22 Nisan 2016 Cuma

Anılar...
En iyi anınız hangisi hiç bir an düşündünüz mü...
İnsan hayatının bir parçası anılar...
Hem acı hem de tatlı olarak son nefesimize kadar bizlerle oluyor...
Ama en önemlisi en özel anlardır herhalde...
İlk aşk, ilk ödül, bir bebeğin yürümesi ya da sevilen bir aile ferdinin kaybı..

Aslında insanoğlu işte öyle bir varlık..
Bir anda birden fazla aynı duyguyu yaşayabiliyor...
İşte bu anlarda mutlaka bir ya da birkaç dostu olması insanın ve devreye girmesi gerek..
Gerçek dostlar, gerçek arkadaşlar ya da uğruna bir ömür verilecek dostlar..

Tüm bu anılarda yani hem iyi hem de kötü anlarda değil midir gerçek arkadaş ya da kötü gün dostu...
Bir sevinci paylaştığı ya da bir hüzünlü anda başını omzuna koyduğu..
Şöyle bir bakıyorum da acaba kaç tane böyle insan profiline rastlıyoruz bugün..
Yok denecek kadar azdır böyle insanlara rastlamak bugün..
Eğer şanlıysanız bu sayı biraz artar...
Eğer bu tür insanlar varsa hayatımızda ve çevremizde onlara sahip çıkın, değer ya da değerlerini bilin derim...

***

Şöyle bir an yaşadım ve sizle paylaşmak istiyorum.. Kendi hayatımda yer alan en özel anları isim vermeden sizlerle paylaşmak istiyorum..

Anı 1
Tarih: 20 Temmuz 2014

Çok sevdiğim bir arkadaşla mekandayız ve oturuyoruz. Sıradan bir Pazar günü yaşıyoruz anlayacağız. orada bulunma amacımız belli. Ortak bir arkadaşımızı bekliyoruz. Beklerken kahve içiyor ve kart oyunlarından birini oynuyoruz.  Heyecanlıyız çünkü kendisinin bir bebeği oldu ve onu göreceğiz...



Sanırım trafikten olsa gerek biraz geç de olsa buluştuk.. Ama en güzel an ne idi biliyor musunuz... Bizi tanımayan o güzel bebeğin ya da tanrının bir hediyesi olan bebeğin ilk kez gördüğü kişilere sıcacık bir gülüş atması.. Düşünün ki ilk buluşmada daha önce hiç görmediği 2 kişi... Atılan gülücük bir ömre bedel..

Minik bebeğin hikayesi devam edecek...
Not: Kendisi şu anda yürüyor ve konuşmayı çabalıyor.

14 Şubat 2016 Pazar

A Ş K

Başlıktan anladığınız üzerine aşk ve sevgi üzerine birşeyler sizin için yazmak istedim..
Neleri anlatacağımı bilmiyorum.
Bu sebeplede en sevdiğim kahvemi yaptım ve sevdiğim kurabiyleride yanına koydum.
Hava soğuk olduğu içinde sobayı açtım..
Güzel bir yazı için iyi ortam şart..

Ortam hazır... Sırada ise ne yazacağımı karar vermek var..
Ne yazsam diye düşünürken birden odamın penceresinden dışarıya baktım..
Yaklaşık bir saat boyunca sokağı gözetledim.
İnsan yoktu, ses yoktu, ayak sesi de bunlara bağlı olarak yoktu...

Ardından odamı düzenlemeye karar verdim..
Neden mi..Sebebi yok..
Malum gözetleme işlemi devam ediyor..
Herşey yazacağım yazı için.. (Gülümserken)

Uzun bir süre sonra yoldan bir ses duydum..
Çok heyecanlandım.
Çünkü yazacak yazım için figuran arıyordum...
Sonunda buldum...
Ama gördüğüm insan değildi..
İnsanın en sadık dostu olarak bilinen bir köpekti..
Ama bu köpek yanlız değildi..
Yanında ufak bir köpek daha vardı..
Hayat mutlu ve mesut bir durumları vardı..
Acaba neden?
Şimdi ise bu soruya cevap aramaya durdum.
İşte yanıtı..

Bu iki köpek mutluydu..
Muhtemelen özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı.
Kim bilebilir belki sokak köpeğiydiler.
Ya da bir aileye ait olabilirlerdi..
Bu önemli mi
Bence değil..
Önemli olan istediklerini yapmaları değil mi?
Akıllarından ne geçiyor bilemiyorum
Ama çok hızlı bir şekilde hareket ediyorlardı.
Belki de bir yerlere gidiyorlardı..
Mutluluğun ve aşkın onları çağırdığı bir yere..
Gerçekten nereye gittiklerini merak ettim.
Ama bu soruya yanıt bulamadım.
Üzerimde pijamalarım olmasaydı ve üşenmeseydim onları takip edecektim.
Ama yapamadım.
Umarım ki gittikleri yerde mutludurlar.
Kim bilebilir belki de hayallerinin peşinden koştular..
Hayalleri ne olabilir?
Ya bir kap su ya da bir tas yemek mi?
Yoksa onları merakla bekleyen sahiplerinin onlara göstereceği sevgi mi?
Bunlardan herhangi biri olabilir.

Ama bence onlar özgürlüklerine düşkün iki köpek..
Dilediklerini yapan ve hiçkimseyi önemsemeyenler gibi..
Tıpkı özgürce aşklarını ilan eden ve birbirine ilan eden aşıklar gibi..
Ya da  ilk görüşte aşık olup, bir yastıkta yaşlananlar gibi..
Veya bir gülüşüne feda olan sevgili gibi.
Belki de Leyla ile Mecnun, Adem ile Havva veya Ferhat ile Şirin gibi aşklarını yaşayanlar gibi..
Platonik ya da imkansız aşkların yaşandığı insanlar gibi..

Sevgiyle kalın..
Hayallerinizin peşinden koşun..
Koşulsuz sevin ve bunu sevdiğinize hissettirin..

 




11 Şubat 2016 Perşembe

Paylaşmak üzerine....


 Hayat nasıl ve ne zaman güzel?

Hiç düşündünüz mü? Sizi bilmem ama ben bazen düşünüyorum... Sesli de sessiz de :)

Aslında hayat paylaşınca güzel, hayat zıplayınca güzel, hayat sevince güzel, arkadaşlarla güzel, fotoğraf yapınca ya da kek yapınca... daha birçok çoğaltacağımız örneklerle güzel...

Bu soruyu sorunca ilk olarak bir mobil şirketinin reklam klibi aklıma geliyor... "Hayat Paylaşınca Güzel" sloganı var... Birçok farklı temalı reklam filminde ana tema çocuklar... Filmde şarkı söyleyen çocuklar sevdiklerine kavuşmakta... Tüm reklamlarda ise izleyiciye etraflarına bakmaları ve kendilerini sevenleri fark etmeleri mesajı verilmekte... Tıpkı şu sözlerde olduğu gibi... "Hayat paylaşınca güzel lalalalaalalalala... Paylaşıp çoğalınca güzel lalalalalalala..."

Neyse fazla reklama girmeden yazıma devam edeyim...

Uzunca bir süredir tanıdığım, bir süre birlikte çalıştığım fakat ne yazık ki şu anda farklı bir ofiste çalışan arkadaşım aklıma geliyor hep.
Eski ofis arkadaşım bu sloganı mı sevdi yoksa eşini mi çok seviyor anlamadım. Sürekli Facebook'ta "Hayat paylaşınca güzel @.... (eşinin adı)" paylaşımı yapıyor. Bazen ise sadece "Hayat paylaşınca güzel" yazıyor.

Birlikte olduğumuz zamanları hatırlıyorum da  bazen de şarkıyı dinleyerek mırıldanıp dans ediyor... Bunu merak konusu ettim kendime ve bir müddet onu gözlemledim. Birlikte çalıştığımız sürece anladım ki hayatı seven ve sevgi dolu bir kalbi var. Ayrıca eşini de çok seviyor.  Herhalde herkes böyle bir aşkı hak eder. Karşılıklı paylaşım, sevgi ve daha fazlası olan bir hayat arkadaşını..

Arada bir eski günleri özler gibi olunca yanımdaki sandalyeye bakıyorum. "Neredesin? Koluma artık vuran biri yok" diyerek telefona sarılıyor ve onu arıyorum... Telefonu açan ses ise hiç değişmemiş... O sıcaklığı ve samimiyeti hissedebiliyorum...  Bana da iyi ki varsın canım arkadaşım demekten başka bir şey kalmıyor...

Ne diyelim herkesin başına böyle bir eş ve de arkadaş nasip etsin...

 Keyifli okumalar...


UNUTMAYIN
Sevgi ve saygı paylaşınca güzel....




MERAKLISINA

Fotoğraflar: Elvan Şenkayalar..
Kendisinin kahve üzerine bir bloğu var...

29 Ocak 2016 Cuma

Anılar üzerine...

Anılar...
Her an taze ve asla silinmeyecek güzel anlar olarak beynimizin bir kısmında duruyor..
Duruyor, çünkü her an bizi ziyaret etmeyi bekliyor...
Tıpkı davetsiz bir misafir gibi..
Her alan kapınızı çalacak gibi...
Ya çok soğuk bir akşamda ya da bir bayram ziyaretindeki gibi...

***

Neden mi bunları yazdım... Sebebi açık.. Gördüğüm bir dizideki anne ile kayıp kızının buluşma sahnesi...

Şöyle bir düşündüm de acaba kaç çocukluk anımızı hatırlıyoruz...
Ya da hatırlamamak için onu tozlu raflara kaldırdık...
Ama bilmiyoruz ya da düşünmüyoruz o anılar o kaldırılan tozlu raflardan yeniden hayat bulacak..
İşte o anılardan biri şu an hayat buluyor bende...
Hadi hatırlayalım....

***

Bu anı bir dede ile torunun bir hikayesi...

Bir torun düşünün ilkokul çağlarında...
Hafta içi her gün okula gidip geliyor evine..
Ödevlerinden önceki durak dede ile ninesinin evi...
Nedenleri çok..
Orada çok mutlu, huzur buluyor..
Ama önemlisi sevildiğini hisediyordu..

Bir bahar sabahıydı..
Yılın 365 gününden biriydi..
Torun yine okul yolundaydı.  Ama dönüş..

Köşede duran zeytin ağacı asırlık..
Keşke dili olsa da konuşssa dedim aniden..
Ama nafile.. Birden tüm hayaller yok oldu ve gerçekler ortaya çıktı..
Yani anılar...

Okul dönüşü torun otobüsten inerek doğruca evin yolunu tuttu.
Çünkü acıkmıştı..
Ve aklında her zaman olduğu gibi 'Acaba ne yemek vardı'
Anladığınız üzere tombul bir torundu..

Yemekler yendi, ödevler yapıldı..
Vakif akşam üzeriydi...
Ansızın torunun aklına bir soru takıldı..
'Acaba annem ve babam beni neden sevmiyor?" diye...
Neden mi
Çünkü torun dedesini daha çok görüyordu..

 O akşam işte kararını verdi torun...
Okul dönüşü çantasını toplayıp, dedesinin yanına taşınacaktı..
Yani aynı sokakta olan ve iki kapı sonra olan eve...

Herkes o akşam evde uykuya dalmıştı..
Torun uykudan uyanmıştı.
Çabucak buzdolabını açmış ve iki elma alarak beslenme çantasına yerleştirmişti.
Çünkü sabah olması için heyecanlanıyordu...
İlk okula gidecek, sonra da eve gelince önceden hazırladığı beslenme çantasını alıp dedesinin yanına gidecekti...






Son ders zili çalmıştı..
Koşarak otobüse koştu ve en ön sırada yer alan koltuğa yerleşti.
Eve gitmek için sabırsızlanıyordu..
Çünkü mutlu ve huzurluydu..
En önemlisi seviyor ve seviliyordu..




Evet.. Otobüs durağa geldi..Çok heyecanlıydı torun..
En ön sırada olduğunu unutmuştu ve acele bir şekilde ayağa kalkmıştı..
Ama son anda otobüsün ilk sırasında olduğunu anımsadı..


Büyük bir gururla otobüsün basamkalrından indi..
Sonra da çabucak eve koştu..
Annesi evdeydi ve ona 'Hoşgeldin canım oğlum' dedi..
Ama bu söz onu kaçış planından vazgeçtirmeye yetmedi.


Yemek faslı bitmişti.. Anne oğluna 'Ödevin var mı?' diye sordu.
Oğlu ise 'Yok' demişti.
Sonra çabucak odasına koştu..
En sevdiği mantosunu ve atkısını aldı..
Beslenme çantasının yanına koydu..
Annesinin evden çıkmasını bekliyordu..

Ve beklenen oldu..
Çocuk bir hızla yatağının altına sakladığı beslenme çantası ile manto ve atkısını aldı.
Çabucak ayakkabılarını giydi, çantasını da sırtına astı..
Koşarak dedesinin evine gitti..
Ama gördüğü o manzara karşısında şok olmuştu..
Neden mi..
Annesi, dedesi ve anne annesi hep birlikte oturup, kahve içiyorlardı..
Anne oğlunu karşısında görünce, 'Yolculuk nereye oğlum' dedi..
Oğul ise 'dedemin yanında kalacağım bundan sonra' dedi...
Herkes ona çok gülmüştü..
Ufaklık kendince bir kahramanlık yapmıştı..
Ama mutlu sonla bitmeyen, hayallerini yıkan bir sondu..


Bunları neden yazdım bilinmez...
Ama güzel, sevgi kokan anılar her zaman bir yerlerde yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak..

İçinde sevgi olan herşey güzel ve unutulnazdır...




27 Ocak 2016 Çarşamba

Ne oluyoruz....

Nedeni nedir bilinmez  birden içimden yazmak geldi...
Ne yazmam gerek diye düşünürken ofisimin penceresinden dışarıya baktım.
İlk gördüğüm bir anne ile çocuğun koşarak arabaya gitmesi idi...
Sanıyorum annesi ile alış verişe giden çocuğun eve gitme heyecanı idi..
Acaba bu heyecan niye?
Cevabı apaçık ortada..
Ya akıllı telefonla vakit geçirme, ya da bilgisayar kullanmak..
Kim bilebilir belki de aldığı yeni oyuncağın heyecanı idi.
Tabii en popüleri de Facebook'a girmek...

Bazen  anlam vermeye çalışıyorum yapılan paylaşımları...
Tabii bende yapıyorum ama sık değil...
İnsanlar neden gittiği her yerde fotoğraf çekip ortam bildirimi yapmak istiyor..
Amacı ne?
Çok dışarıda olduğunu mu göstermek, hava atmak mı, trende ayak uydurmak mı?
Yoksa sevgili ve flört anlayışı mı?
Anlamış hiç değilim...

Acaba diyorum akıllı telefon, İnternet ya da Facebook hayatımızda olmasa idi ne olurdu?
Bu satırları yazarken düşündüm.

Aklıma gelenler şöyle....

Kimileri sinir krizi geçirir, kimileri ede çıldırır..
Ya da kafasını dinleyenler de olur tabii ki..
Neyse uzun lafın kısası şu..
Eğer İnternet ve akıllı telefonlar olmasa idi büyük bir kriz yaşanırdı diye düşünüyorum...
O kadar bağlıyız ki bu teknoloji cihazlara hayatımızdan çıkartıp atamıyoruz...
Ne diyelim..

Hayırlısı be gülüm... (Cümle bir dostuma ait. Umarım telif hakkı istemez...)


Mutlu günler....


26 Ocak 2016 Salı

Dostluk kalmadı diyenlere....



Şu sıralar etrafımda "Dostluk kalmadı, insanlık öldü artık" cümlelerini sık duyuyorum. Neden acaba ? Yoksa bizde mi modaya ve teknolojiye ayak uydurduk yoksa diğer nedenler mi hiç bilinmez... Ama ben bu ifadeyi yani "Dostluk kalmadı" diyenlere birkaç satır yazmak istiyorum...

Keyifli okumalar...
Not: Yaşanmış bir olaydır...


Dostluk ve paylaşım kavramalarını gün geçtikçe daha açık ve net olduğu anlıyoruz. Nasıl mı hem yaşayarak hem de öğrenerek kuşkusuz..

Yine en mutlu olduğum yerdeyim. Kardeş, anne ya da baba gibi ama  aramızda kan bağı yok. 
Kendisini ziyarete gittiğimde her zamanki gibi güler yüzü ile beni karşıladı. İlk olarak, "Nasılsın " dedi ve bana sarıldı. O kadar sıcak ve samimiydi ki içim sıcacık oldu. Malum şu sıralar Lefkoşa soğuk..  

Havadan sudan, işten ve hayallerden konuştuk. Hayaller ve hedeflerde konuşulanlar arasındaydı. Bir de yabancı dil konusunu açtık. Malum şu sıralar yabancı dil öğreniyorum. Nasıl gidiyor diye sordu. Dedim ki idare ediyorum işte.. 

Ayrıca, "Bir dili öğreneceksen eğer adam gibi öğreneceksin, doğru konuşacak ve yazacaksın" dedi. Haklı bence. Bu sebeple kendi kendime söz verdim. Ben bu işi adam gibi yapacağım dedim. Umarım dostumun yüzünü kara çıkarmam...

 İyi ki de yaptım diyorum bugün düşündüğümde. Çünkü insan kendini geliştirmeli bu hayatta. Geliştirmeli ki diğer insanlardan farklı olsun, kendini fark ettirsin ve başkalarına muhtaç olmasın. En önemlisi dünyaya açılsın, mesleğinde ilerlesin.

İnsanın böyle dostları olunca sırtı yere gelmez diye düşünüyorum. Sizce?

Aslında böyle dostların borcu da asla ödenmez. 

Allah herkese böyle dostluklar nasip etsin..



Mutlu günler diyelim...



MERAKLISINA...

Fotoğrafı kendim çektim. Ağustos 2015'de İzmir seyahatindeyken.